Sabah olduğunda çadırları toplayıp festival alanına girmek
için, arkadaşlarımızla buluşup kuyruğa girdik. Kuyruğa girdiğimiz de saat 6:30
du 12:00’de kapılar açılacak. Allahım bir kuyruk var ki. Aklım çıktı. Asla
bitmiyor. Artık isyan etmeye başladık. Kapıları bir saat erken açtılar. Tam 9
saat içeri girmek için kuyrukta bekledik. Üstümde önü çapraz şeritli bir sporcu
atleti vardı.
Güneşin altında öyle bir yanmışım ki iğrenç iz oldu. Hepmizin
başına güneş geçti. Artık sağlı sollu evlerden üzerimize hortumla su tuttular.
Başta iyilik yapıyorlar sandık. Ama daha sonra bildiğin bizle eğlendiler. Hedef
alıp su tutmaya başladılar. Sesimizi çıkarmadık ama, yoksa bildiğin öleceğiz
yani ! Benim hasır bir şapkam vardı. Mert onu kaybettiği için başıma t-shirt
bağladım.
Çok şükür festival alanına girdik. Ben çantamı Mert’e
kitlediğim için çok yorulmadım ama yine de söyledim. Çadırlarımızı kurduk boş
bulduğumuz bir yere. Çünkü görevlilerde bıkmıştı artık. Herkes kafasına göre
takılıyordu çünkü. Aksam 17:30’da konserler başlıyordu. Bir iki
tanesini dinleyip uyumaya gittik. Bir iki
saat sonra benim tuvaletim geldi. Gidip tuvalet aradım. Ama yapamadım. Çünkü
çok pislerdi. Ama öyle normal bir pislik değil bu. Yeni bir tanım gerekli o
pisliğe. Hemen çıktım ordan. Sonra çadırın olduğu yeri kaybettim. Telefonumda
şarjı yoktu. Bir saat çadırların orda
döndüm durdum. Çünkü herkes Dechatlon’dan aynı çadırı almış ucuz diye. Hepsi
benim çadırım gibi geliyordu. Yanlışlıkla bir çitfin çadırna dalıp onları
bastım. Ardından da gözlerimi oya oya ordan koşarak kaçtım. Neyse ki sonunda
kendi çadırımı buldum. Ama hemen girmedim. Önce emin olmak istedim. Çadıra
girince yarım saat ağladım. Allahım burası çok pis ben burda yapamam diye. Tam
uykuya dalacakken, bu sefer sağdan soldan insanlar “ Hectooooooooooooooor! “
diye bağırmaya başladı. Hay senin Hectoruna diye bağırdım bende. Ama çadırın
içinden. Yoksa ağzımı burnumu kırarlar benim.
Sabah 6:00 gibi çadır bildiğin saunaya dönüştü. Leş gibi
terlemişim resmen. Zaten saat üçte anca uyumuşum. Küfrederek çadırdan çıktım.
Dedim bari duş alayım ama Aman Allahım! Bir kuyruk var ki, anca festival
sonunda bana sıra gelir. Neyse dedim yapacak bir şey yok sahilde yıkanırım
artık. Bizimkilerle toplanıp kahvaltı yapmaya gittik. Henüz orayı festivale
gelenler keşfetmediği için tuvaletler temizdi.
Klozeti öpmek istedim. Hiç ııyyy
demeyin. Orası o kadar pis ki, klozeti yalarsınız bile!
Akşam konserler başlayana kadar hiçbir etkinlik olmadığı
için, kahvaltı yaptığımız yerde takılıyorduk bizde bütün gün. Zaten ertesi gün keşfettiler orayı mekan doldu
taştı! Mekan sahibi abla Ankara’nın
Bağları’nı açtı. Biz rockçılarda onda oynadık. İyice kültür şoku yaşadık.

Ardından karnımız acıktı. Bir şeyler yemeye karar verdik
ama, herşey de olduğu gibi yemekte de kuyruk vardı. Neyse ki birşeyler yiyebildik. Gece çadırlara
gittiğimiz de canım sıkıldı. Ben de Mert’in çadırına gittim. Orda makara falan
yaparken suratımı böcek ısırdı. Resmen eğitmiş hayvanları. Sonra ki günler
Feriştah gibi dolandım ortalıkta. Resmen
Mike Tayson dövmesi gibi ısırmış şerefsiz. Tabii yanıma her hangi bir ilaç
falan almadığımdan öyle kaldım. Benimle dalga geçip durdu Mert.
Geri dönüp baktığımda efsane eğlendiğim anlar geliyor
aklıma. Her genç en azından bir kere böyle bir festivale katılmalı. Trajikomik geçse de, güzel oluyor baya yahu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder