Karadeniz zaten bildim bileli fıkraların ve şakaların vazgeçilmez adreslerinden biri. Ben de oldum olası bayılırım böyle hikayeleri dinlemeye. Hep bir hikayem olsun isterdim. Kedimce de oldu vallahi.
Rize'de geçen o kısa bir gün de elbette ilginç bir olay yaşayacaktım...
Sigara almak için market arıyordum Pazar'da. Bi baktım az öte de bir kahve var. Girdim içeri yaşlı bir amca vardı. Kendim de Karadenizli olduğum için hemen benim de ağzım değişti ve bir an da ömrünü Artvin'in yaylarında geçirmiş bir kadın gibi amcadan yol tarifi istedim.
" Selamun aleykum emucem! Ha buralarda bi market var midur? "
Amca bana kaşları çatık bir bakış yolladı önce. Ardından:
" Soyle bakayim sen kimsun? "
" Emucem ben gezeyrum ha buralari, burali değilum.
" E nerelisun o vakit? "
" Artvinliyim ben buraya günü bir birluk uğradum "
Dövmelerime baktı daha sonrasında
" Belu ( belli ) zate ( zaten ) tipunden. Bizim burali olsaydun çok dayak yerdun sen! "
" Ellaam ( Allah'ım ) o ne demek emucem dema öyle bunlar gerçek değildur.
Belli oldu ki amcam bana asla marketi tarif etmeyecek ve beni azarlayacak. Kurban olduğum bana bir tarif et de gideyim de diyemiyorum. Sanırım beni dövmek için bahane arıyor. Bir kaç azarlama ve öğütle ve " Kizum bak ha dovmelerle sen namaz kilmazsun. Bak yazuk etma kendune " diye hayıflanmaların ardın asıl konumuza giriş yaptı..
" Sen marketten ne alacasun (alacaksın) ?"
Sigara dersem asla buradan çıkamam, o yüzden yol için yiyecek bir kaç şey dedim.
" Ge bakayum buraya ha o ilerda bi zami ( cami ) var godün mi? "
-Asla göremiyorum-
" He emucem gördüm "
" O zamiye sirtuni ver şoyle bir iki yüz metra aşağı yüri, ardundan orada bir İdrus (İdris) var.
" Eee emuce "
" Aman oğa (ona) selam verma "
" Niye emucem ne yapti o İdrus saa ( sana )
" O var yaa ne fenadur. Butun çarşiya borç yapti, kimsenun parasini da vermeyi. "
Belli oldu bütün çarşının dedikodusunu yapacağız....
" Tamam emucem İdris'e selam vermeyeceğum. "
" Aman kizim sağa gelur der, kizum çok zor durumdayım bağa yardum et der, para ister verma git oradan."
" Tamam emucem eee market nereyedu? "
" Oradan yol boyle ikiye ayrilur. Sen soldan devam edecesun. Orada bir tezi Ahmet var."
Allah'ım tek istediğim markete gidip sigara almak. Ama amca beni asla bırakmıyor.
" Onun ile ebbedi (asla ) konişma"
" Kurban olduğum emucem zaten neden konuşayum elun adamiylan? Sen bağa söyle nereyedu bu market?"
" Sen beni dinla! O Ahmet var ya o Ahmet! Gul gibi karisini birakip Rus bi kariya kaçti. Karisi bi ağladiii, bi doğündi ( dövündü) " Kocaaaam Rus'a kaçtiiiii kocam Rusa kaçtiiiiii " diye. Bi uzulduk bi uzulduk. Sorma kizum... Geldu bi da kariyi buraya taşidu. "
" Emuce madem oyle neden beni oralardan yollayisun ? "
" E yol oyle ben napayım ? " diye kızdı bi de bana... Zaten ben yol tarifi alana kadar bizimkiler bulmuş almışlar bile alacaklarını. Bense bütün Pazar'ın dedikodusu dinleyip azar yedim. Kahveden çıkarken bi de " Sen kaç yaşundasun " diye sordu. " 26 yaşındayım " diyince... Ben anlamiştum zaten evda kalmişun sen" dedi. Allah'ım ya bir burda bu lafı yemediğim kaldı zaten. Yaşlı başlı adam lafta edemiyorum. Kahvede bir ton adam var dayak yicem bide . " Oldi mi emucem ya. Daha gencim ben. Var daha vaktim" dedim. " Afkurma ( sinirlenme ) bağa ( bana) Sen boyle bed bed ( suratsız ) dolanirsan zor bulursun kocayi. " dedi. Bana dedi ya bana.... Of Allah'ım. Suratsız mıyım lan ben? Bu da böyle bir anımdı işte. Bak sinirlendim yine! Hey Allah'ım....
Lorien'in Seyahat Günlükleri
Genç bir kadının seyahatleri sırasında başından geçen traji komik hikayeleri...
Öne Çıkan Yayın
Türkiye'den Arjantin'e Uzanan Bir Gezi Değil, Bela Yolculuğu!
20’li yaşlarıma henüz başladığım zamanlarda bir çılgınlık sonucu kendimi Güney Amerika’da buldum. Orada geçirdiğim vakti de daha sonra anla...

14 Temmuz 2017 Cuma
11 Ocak 2017 Çarşamba
Aylin Aslım'dan Yediğim Anlamsız Trip
Kaşta bir gece eğlenmek için uğradığımız bir mekanda Özgeyle başımızdan geçen bir olay bize bütün gece neden şimdi biz bunu yaşadık sorusunu sordurdu.
Dalıştan yeni dönmüşüz, üstümüzü başımızı değiştirdik. Ama duş alamadık. Sinirden ölmek üzereyim.Kazık gibi kaldı saçlarım. Bütün gün öyle dolandık ortalarda.
Akaşama da Gagarin diye bir eğlence mekanına gittik. Müzikler gayet başarılı. Mekan çok ufak ama güzel sayılabilecek durumda. Eylül ayı olmasına rağmen mekan gayet dolu. İlerleyen saatlerde turist yoğunluğu arttı. Tıklım tıklım oldu birden.
Özgenin keyfi yerinde her zaman ki gibi. Ama ben bana bütün gece dadanmış olan bir Afrika dere kurbağası kılıklı adamla uğraşmak zorunda kaldım. Bir inatçı ki anlatamam. Kesinlikle laf anlamıyor. Dans etmek istemediğimi söyledikçe o sanki " Hadi bebeğim, çılgınlar gibi dans edelim! " demişim gibi davranıyor bana. Konuştukça boynu daha da içeri kaçıyor birde. Odaklanamıyorum bir türlü dediklerine. İyice sinirlerimi bozdu. Bir de tuvaletim var ki. Allah'ım oracıkta salacağım yani. Ama bana bir saniye müsaade etmiyor ki gidip tuvale işimi halledeyim. Çünkü yerimden kalktığım gibi, avını bekleyen sırtlan gibi kapıyor kolumdan döndürmeye başlıyor beni.
Ben de o an altıma işemektense Özgeyi feda ettim. Yanıma çağırdım onu, o yanıma gelince bizim afrika dere kurbağası sıçraya sıçraya yanıma geldi. Ben hemen " A Özge tabi dans et sorun değil!" dedim. Bizim kurbağa bu sefer Özgeyi olduğu yerde döndürmeye başladı. Bence bir çeşit kabile dansı bu. Özge kesin beni öldürecek ama altıma işeyemem açıkçası bu yaştan sonra.
Ama gel gelelim ki, küçücük mekanda bir türlü tuvaleti bulamıyorum. Sanırım mekana göre önce işemeyi hak etmemiz gerekiyor. Kime sorsam, beni bir başkasına yönlendiriyor. Baktım dj kabinin de bir kız var. Bir şeyde yapmıyor zaten. Playlisteki şarkılaarı tıklayıp, millete dinletiyor. Ama dj! Ben de onun yanına yaklaşıp seslendim;
" Pardon! Bakar mısın!"
Kıza seslendikçe bir garip triplere giriyor. Ama asla bana cevap vermiyor. Bakıp son derece samimiyetsiz bir gülüşle bakıp o çok önemli işine devam ediyor. Bir daha seslendim:
" Ya bir bakar mısınız acaba! Pardooon!! "
Ama yok, kesinlikle oralı değil ve altıma kaçırmak üzereyim. Artık sinirlendim haliyle. Bağırmaya başladım.
" Ablacım bir cevap versene! Nerede bu Allahın cezası tuvalet ya! Niye cevap vermiyorsun?"
Kadının yüzünde bir şok. Sanki annesini gözünün önünde öldüreceğimi söyledim. Alt tarafı tuvaletin yerini söyleyecek. Bakıyor öyle bana. Ben de gıcık oldum bakmaya devam ettim. Sonra bana
" Nasıl yani! Yanıma tuvaleti sormaya mı geldin? " dedi. " Yok ablam dj tiesto çal diyecektim aslında ama muhabbete nasıl gireceğimi bilemedim " dedim. " Nasıl yani " diye sordu bana. Allahım sohbet giderek daha da aptallaşıyordu. Ama ben bir türlü o tuvalete gidemiyordum. Kadın da dediğimi anlamadı baktı yüzüme. Sonra " Sen beni tanımıyorsun herhalde " dedi. " Neden seni tanımayanlar burada işemeyi hak etmiyor mu? " diye çıkıştım. Zaten bir soru daha sorarsa dalacağım kadına. Çünkü mecalim kalmadı artık. Sonra benimle uğraşmak istemedi belli ki, ilerde soldaki ilk kapıdan gir hemen karşısı dedi. Sağol diyerek gittim yanından.
Tuvaletten döndüğüm de, Özge afrika dere kurbağasını boğazlıyordu. Ben koşarak yanına gittim. Zaten sinir oluyorum kendisine. İki tane ben de salladım. Haliyle bizi mekandan çıkardılar. Zaten sevmemiştim orayı.
Dışarı çıktığımızda Özge'ye tuvalette başıma gelenleri anlatınca, güldü baya. Meğer dj kabininde ki kadın Aylin Aslım'mış. Mekanda onun olunca, tabi tribi yediğimizle kaldık.
Dalıştan yeni dönmüşüz, üstümüzü başımızı değiştirdik. Ama duş alamadık. Sinirden ölmek üzereyim.Kazık gibi kaldı saçlarım. Bütün gün öyle dolandık ortalarda.
Akaşama da Gagarin diye bir eğlence mekanına gittik. Müzikler gayet başarılı. Mekan çok ufak ama güzel sayılabilecek durumda. Eylül ayı olmasına rağmen mekan gayet dolu. İlerleyen saatlerde turist yoğunluğu arttı. Tıklım tıklım oldu birden.
Özgenin keyfi yerinde her zaman ki gibi. Ama ben bana bütün gece dadanmış olan bir Afrika dere kurbağası kılıklı adamla uğraşmak zorunda kaldım. Bir inatçı ki anlatamam. Kesinlikle laf anlamıyor. Dans etmek istemediğimi söyledikçe o sanki " Hadi bebeğim, çılgınlar gibi dans edelim! " demişim gibi davranıyor bana. Konuştukça boynu daha da içeri kaçıyor birde. Odaklanamıyorum bir türlü dediklerine. İyice sinirlerimi bozdu. Bir de tuvaletim var ki. Allah'ım oracıkta salacağım yani. Ama bana bir saniye müsaade etmiyor ki gidip tuvale işimi halledeyim. Çünkü yerimden kalktığım gibi, avını bekleyen sırtlan gibi kapıyor kolumdan döndürmeye başlıyor beni.
Ben de o an altıma işemektense Özgeyi feda ettim. Yanıma çağırdım onu, o yanıma gelince bizim afrika dere kurbağası sıçraya sıçraya yanıma geldi. Ben hemen " A Özge tabi dans et sorun değil!" dedim. Bizim kurbağa bu sefer Özgeyi olduğu yerde döndürmeye başladı. Bence bir çeşit kabile dansı bu. Özge kesin beni öldürecek ama altıma işeyemem açıkçası bu yaştan sonra.
Ama gel gelelim ki, küçücük mekanda bir türlü tuvaleti bulamıyorum. Sanırım mekana göre önce işemeyi hak etmemiz gerekiyor. Kime sorsam, beni bir başkasına yönlendiriyor. Baktım dj kabinin de bir kız var. Bir şeyde yapmıyor zaten. Playlisteki şarkılaarı tıklayıp, millete dinletiyor. Ama dj! Ben de onun yanına yaklaşıp seslendim;
" Pardon! Bakar mısın!"
Kıza seslendikçe bir garip triplere giriyor. Ama asla bana cevap vermiyor. Bakıp son derece samimiyetsiz bir gülüşle bakıp o çok önemli işine devam ediyor. Bir daha seslendim:
" Ya bir bakar mısınız acaba! Pardooon!! "
Ama yok, kesinlikle oralı değil ve altıma kaçırmak üzereyim. Artık sinirlendim haliyle. Bağırmaya başladım.
" Ablacım bir cevap versene! Nerede bu Allahın cezası tuvalet ya! Niye cevap vermiyorsun?"
Kadının yüzünde bir şok. Sanki annesini gözünün önünde öldüreceğimi söyledim. Alt tarafı tuvaletin yerini söyleyecek. Bakıyor öyle bana. Ben de gıcık oldum bakmaya devam ettim. Sonra bana
" Nasıl yani! Yanıma tuvaleti sormaya mı geldin? " dedi. " Yok ablam dj tiesto çal diyecektim aslında ama muhabbete nasıl gireceğimi bilemedim " dedim. " Nasıl yani " diye sordu bana. Allahım sohbet giderek daha da aptallaşıyordu. Ama ben bir türlü o tuvalete gidemiyordum. Kadın da dediğimi anlamadı baktı yüzüme. Sonra " Sen beni tanımıyorsun herhalde " dedi. " Neden seni tanımayanlar burada işemeyi hak etmiyor mu? " diye çıkıştım. Zaten bir soru daha sorarsa dalacağım kadına. Çünkü mecalim kalmadı artık. Sonra benimle uğraşmak istemedi belli ki, ilerde soldaki ilk kapıdan gir hemen karşısı dedi. Sağol diyerek gittim yanından.
Tuvaletten döndüğüm de, Özge afrika dere kurbağasını boğazlıyordu. Ben koşarak yanına gittim. Zaten sinir oluyorum kendisine. İki tane ben de salladım. Haliyle bizi mekandan çıkardılar. Zaten sevmemiştim orayı.
Dışarı çıktığımızda Özge'ye tuvalette başıma gelenleri anlatınca, güldü baya. Meğer dj kabininde ki kadın Aylin Aslım'mış. Mekanda onun olunca, tabi tribi yediğimizle kaldık.
2 Ocak 2017 Pazartesi
Bukalemun Sen Tam Bir Çılgınsın!
Antalya'da en çok neresi aşık olunası diye sorulsa buna cevabım; kesinlikle Kaş olurdu. Kaç gün kalırsam kalayım, hep çok az gelir. Bu yaz da yolum yine Kaş'a düştü. Ama efsane bir yol arkadaşıyla.
Sevgili Özge A. yolculuk yapmaktan en fazla keyif aldığım kişi. Çünkü her koşulda eğlenmesini biliyor. Hatta bazı yerlerde ben yan çizdiğim de, durumu öyle bir toparlıyor ki, yine aynı neşe için de yolumuza devam ediyoruz.
Eylül'de de Kaş bir harika. Kaş'ın girişin de arabadan inip merkeze doğru yürüdüğümüzde, sırt çantasını taşımak biraz zulüm oluyor ama. Buna artık söylenmenin bir anlamı olmadığını fark edeli baya oldu tabii...
Kaş'ta kamp kurmak isterseniz sizlere eski devlet hastanesinin arazisini öneririm. Camping alanları da var elbette. Ama çadırda kalmak için para vermek istemezseniz en uygun mekan burası. Merkeze zaten çok yakın. Otogara da öyle. Yürüyerek rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Burası sizi bilgilendirdiğim kısımdı.
Gelelim asıl meseleye... Kaş geçirdiğimiz ikinci günde dalış yapmak için Özge'nin bildiğiniz başının etini yedim. Çünkü burada da dalış yapmak efsane keyifli oluyor. Gündüz dalış yapmak için firmaların ofislerini dolaşıyoruz, en ucuz hangisi olur diye. Bir kaç yeri gezdikten sonra en son girdiğimiz ofiste dalış yapmaya karar verdik.
Ben ofiste ki kadınla dalış hakkında bilgi alırken bir an da gözüm Özgeye takıldı. Ofiste duran bukalemuna eğilmiş, dik dik bakıyor. Ama böyle bildiğin restleşiyor sanki hayvanla. Ben de bu kadar ilginç ne görmüş olabilir diye kadına bir saniye lütfen deyip Özgenin yanına gittim.
O sıra da bukalemuna şunları söylüyordu! :
" Bana baksana sen bi'!!!" " Hey kime diyorum?" " Gözlerin iki yanda diye kendini bizlerden farklı mı görüyorsun?"
Yemin ederim kulaklarım bunları duydu. Hayvan ona ne etti de bizim ki bu kadar delllendi o an anlamadım. Eğildim ben de onunla beraber bukalemuna bakmaya başladım. Neden Özgeyi sinirlendirdi diye düşünmeye başladım. Ama hayvanın zerre umurunda değildik aslında. Bize bakmıyordu bile.
Özgeye neden kavga ediyorsun olm hayvancağızla dediğim de ise şu cevabı aldım;
" Sinsi ya bu. Durmuş öyle bir dalın üstünde, bakıyor sağa sola. Neyin keyfi abi bu! Durmasın orada öyle!"
Bu da öyle bir anımdır... Zavallı bukalemun ve ben bu yaşananlara hiç bir zaman anlam veremedik. Ama Özge hala sevmiyor onu. Olsun biz onu seviyoruz.... :)
Sevgili Özge A. yolculuk yapmaktan en fazla keyif aldığım kişi. Çünkü her koşulda eğlenmesini biliyor. Hatta bazı yerlerde ben yan çizdiğim de, durumu öyle bir toparlıyor ki, yine aynı neşe için de yolumuza devam ediyoruz.
Eylül'de de Kaş bir harika. Kaş'ın girişin de arabadan inip merkeze doğru yürüdüğümüzde, sırt çantasını taşımak biraz zulüm oluyor ama. Buna artık söylenmenin bir anlamı olmadığını fark edeli baya oldu tabii...
Kaş'ta kamp kurmak isterseniz sizlere eski devlet hastanesinin arazisini öneririm. Camping alanları da var elbette. Ama çadırda kalmak için para vermek istemezseniz en uygun mekan burası. Merkeze zaten çok yakın. Otogara da öyle. Yürüyerek rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Burası sizi bilgilendirdiğim kısımdı.
Gelelim asıl meseleye... Kaş geçirdiğimiz ikinci günde dalış yapmak için Özge'nin bildiğiniz başının etini yedim. Çünkü burada da dalış yapmak efsane keyifli oluyor. Gündüz dalış yapmak için firmaların ofislerini dolaşıyoruz, en ucuz hangisi olur diye. Bir kaç yeri gezdikten sonra en son girdiğimiz ofiste dalış yapmaya karar verdik.
Ben ofiste ki kadınla dalış hakkında bilgi alırken bir an da gözüm Özgeye takıldı. Ofiste duran bukalemuna eğilmiş, dik dik bakıyor. Ama böyle bildiğin restleşiyor sanki hayvanla. Ben de bu kadar ilginç ne görmüş olabilir diye kadına bir saniye lütfen deyip Özgenin yanına gittim.
O sıra da bukalemuna şunları söylüyordu! :
" Bana baksana sen bi'!!!" " Hey kime diyorum?" " Gözlerin iki yanda diye kendini bizlerden farklı mı görüyorsun?"
Yemin ederim kulaklarım bunları duydu. Hayvan ona ne etti de bizim ki bu kadar delllendi o an anlamadım. Eğildim ben de onunla beraber bukalemuna bakmaya başladım. Neden Özgeyi sinirlendirdi diye düşünmeye başladım. Ama hayvanın zerre umurunda değildik aslında. Bize bakmıyordu bile.
Özgeye neden kavga ediyorsun olm hayvancağızla dediğim de ise şu cevabı aldım;
" Sinsi ya bu. Durmuş öyle bir dalın üstünde, bakıyor sağa sola. Neyin keyfi abi bu! Durmasın orada öyle!"
Bu da öyle bir anımdır... Zavallı bukalemun ve ben bu yaşananlara hiç bir zaman anlam veremedik. Ama Özge hala sevmiyor onu. Olsun biz onu seviyoruz.... :)
İlk Kez Otostop Yapacak Kadınlara 11 Kurtarıcı Tavsiye!
Günümüzde
özellikle gençler tarafından benimsenen
otostop kültürü artık kadınlar arasında da sıkça başvurulan bir yolculuk
yöntemi oldu. Otostop ilk duyulduğunda insana güven vermez. Hiç tanımadığımız
birinin arabasına binip yolculuk yapma fikri genelde insanın çekindiği bir
durumdur. Ama zamanla insanlar artık otostopun o kadar da korkulacak bir şey
olmadığının farkına vardı. Biz kadınlarında otostopla yolculuk yapmaya ilk
karar verdiğimiz zaman çekindiğimiz bir çok şey olmuştur. Artık bir çok kadın
yola çıkmaktan çekinmiyor. İşte ilk kez otostop yapacak kadınlara 11 kurtarıcı
tavsiye!
1- Her zaman
neşeli olun. Gülücüğünüz yüzünüzden eksik olmasın. Bu insanlara güven verir.
2- Mutlaka
harita kullanmayı öğrenin. Hepimizin telefonlarında navigasyon var. Haritaları
telefonunuza indirerek internet olmadan da kullanabilirsiniz. Olası bir aksi
durumda hemen fark edebilmeniz için gereken en önemli şeydir. Böylelikle
kaybolma ya da yoldan sapma gibi durumlar yaşamamış olursunuz.
3-Yolculuğunuz
uzun mesafe olacaksa olabildiğince erken yola çıkın. Erken saatte yola çıkmak
kendinizi daha güvende hissettirir.
4-Sohbet
etmeyi ihmal etmeyin. Sorulan sorulara karşı olabildiğince nazik cevap verin.
Ama konuşmaktan rahatsız olduğunuz konular olursa bunu da uygun bir şekilde belli
edin.
5- Her duran araca binmek zorunda değilsiniz.
Kendinizi en rahat hissettiğiniz araca binin.
6-Kendinizi
rahatsız hissettiğiniz an arabadan inmek istediğiniğinizi yine karşı tarafı
tedirgin etmeden söyleyin. Her zaman bir bahane vardır. :))
( En kötü
çişiniz gelmiştir. :) )
7- Kalabalık olmamak otostopta şansınızı daha çok
arttıracaktır. Kalabalık grup olarak yola çıktıysanız parça parça yola devam
etmek daha kolay olacaktır.
8- Otostop
çekmeye başlayacağınız yeri iyi belirmeniz gerekli. Yanlış yerde beklemek hem
vakit kaybı olacak hem de sizi rahatsız edebilecek olaylarla daha çok karşı
karşıya kalabilirsiniz. Ayrıca viraj ya da dönemeçlerde otostop çekmeyin.
Araçların durması bu noktalarda çok zor.
9- Yola her zaman temiz kıyafetlerle çıkın.
Unutmayın ki araç sahibiyle ilk iletişim sadece bir kaç saniye sürecek bu
anlarda ilk izlenim çok önemlidir.
10- Çok büyük çanta ve kalabalık eşyalarda yola
çıkmamaya çalışın. Araç sahipleri böyle durumlarda araçlarına almayı tercih
etmiyor.
11- Önce
yola çıkmaya karar verin. Ve korkmayın. Yola adımı atmak en büyük başlangıçtır.
:)))
27 Aralık 2016 Salı
Ülkemizin Hiç Sönmeyen Ateşi Chimera ( Yanartaş )
Üniversiteyi Antalya'da okumanın getirdiği fırsatlardan sonuna kadar yararlandım. Her hafta sonu Antalya veya çevre illerine kaçamaklar yaparak, bir çok yeni yer ve hikayeler öğrendim. Zaten benim için yolculuk yapmanın en önemli kısmı da bu, yeni hikayeler.
Yaza doğru bizim üniversitenin gençlerinin bir kanı kaynar zaten. Kemer'e, Olimpos'a, Kaş'a ya da Muğla'ya fark etmez, bir şekilde gidip oralarda ki etkinliklere katılır. Biz de beş kişi toplanıp Olimpos Dağın'a gitmeye karar verdik. Ve gittiğimiz akşam Olimpos'a çok yakın olan Yanartaş'a da uğramaya karar verdik. Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı oldukça ilgi çekici ve turistik bir yer.

Bir kere kesinlikle terlikle oraya gitmek gibi hata yapmayın. Lori sizin yerinize bu hatayı yaptı ve çekmediği çile kalmadı çünkü. Sizler güzelce spor ayakkabılarınızı giyin öyle gidin. Çünkü stratosfere kadar uzanan bir merdiven var. Allah'ım tırman tırman bitmiyor. Yanımıza şarap almayı akıl edecek kadar keyfine düşkün ama su almayı akıl edemeyecek kadar saf bir grup insan olarak yolumuza devam ettik. Bir de yol üzerinde aydınlatma da yok. Zifiri karanlıkta telefonlarımızın flashları ile çıktık onca yolu. Bir de check-inler falan derken, hepimizin de şarjı bitti. Bir tane fotoğraf çekinmeden döndük resmen.
Sonun da zorlu yolculuğumuz bitti ve yanan ateşlerin olduğu bölgeye gittik. Gece gerçekten güzel görünüyor. Bir çok turistin de uğrak yeri burası. Biz de bulduğumuz bir yere oturduk. Ateşin yanında şarap içmek için. Baktım karşıda ki çiftte su var. Öleceğim susuzluktan, gittim yanlarına dedim ki .
" Merhaba. Biz buraya çıkarken su almadık yanımıza. Baya susadım. Ben size şarap ikram etsem siz de bana su ikram etseniz? "
Bakıyorlar öyle bana. Tabi ben hiç susmadan ve ara vermeden direkt konuya girdiğimden olayı anlamadım. Bizimkiler Rus'muş. Zaten yazın Antalya onların. Biz misafir oluyoruz orası ayrı. Durumu İngilizce anlatınca güldüler başta bir bana. Ama sonra su verdiler. Allah'ım ne hallere düştüm. Kendi ülkem de elin yabancısından su istedim. Ama umurumda değil, çok susamıştım!
Biz sohbetimizi ettik, şaraplarımızı içtik, Ruslardan aldığım suyu kimseye vermedim. Bana ne ulan, zaten rezil olan benim. Şarabını veren de. İnsafsızlar aldı şaraptan. Bizimkiler de suyu vermedim diye bana şarap vermedi.
Aşağı indiğimiz de orada incik boncuk, magnet satan bir amca vardı. Oralara bakarken onunla sohbet etme fırsatım oldu benim de. Bana Chimera'nın hikayesini anlattı. Ama baya yaşayarak anlattı. Çok hoşuma gitti keyifle dinledim. Oraya yolunuz düşerse o amca hemen girişte ki hediyelik eşya standında duruyordu, mutlaka hikayeyi ondan dinleyin. Şimdi size hikayeyi de anlatırdım ama, çenem çok düşük yazı da baya uzun oluyor.
Ama kısaca bahsetmek gerekirse;
Chimera aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu ağzından alevler saçan bir yaratıktır. Bellerophontes Likya kralı tarafından Chimera'yı öldürmekle görevlendirir. Kendisi de Pegasus'a binerek onunla dövüşür. Pegasus havalandığında attığı mızrakla Chimera'yı yerin yedi kat dibine yollar. Ama Chimera'nın ateşi yanmaya günümüzde de yanmaya devam eder...
O amca daha iyi daha heyecanlı anlatıyordu yahu!
Yaza doğru bizim üniversitenin gençlerinin bir kanı kaynar zaten. Kemer'e, Olimpos'a, Kaş'a ya da Muğla'ya fark etmez, bir şekilde gidip oralarda ki etkinliklere katılır. Biz de beş kişi toplanıp Olimpos Dağın'a gitmeye karar verdik. Ve gittiğimiz akşam Olimpos'a çok yakın olan Yanartaş'a da uğramaya karar verdik. Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı oldukça ilgi çekici ve turistik bir yer.

Bir kere kesinlikle terlikle oraya gitmek gibi hata yapmayın. Lori sizin yerinize bu hatayı yaptı ve çekmediği çile kalmadı çünkü. Sizler güzelce spor ayakkabılarınızı giyin öyle gidin. Çünkü stratosfere kadar uzanan bir merdiven var. Allah'ım tırman tırman bitmiyor. Yanımıza şarap almayı akıl edecek kadar keyfine düşkün ama su almayı akıl edemeyecek kadar saf bir grup insan olarak yolumuza devam ettik. Bir de yol üzerinde aydınlatma da yok. Zifiri karanlıkta telefonlarımızın flashları ile çıktık onca yolu. Bir de check-inler falan derken, hepimizin de şarjı bitti. Bir tane fotoğraf çekinmeden döndük resmen.
Sonun da zorlu yolculuğumuz bitti ve yanan ateşlerin olduğu bölgeye gittik. Gece gerçekten güzel görünüyor. Bir çok turistin de uğrak yeri burası. Biz de bulduğumuz bir yere oturduk. Ateşin yanında şarap içmek için. Baktım karşıda ki çiftte su var. Öleceğim susuzluktan, gittim yanlarına dedim ki .
" Merhaba. Biz buraya çıkarken su almadık yanımıza. Baya susadım. Ben size şarap ikram etsem siz de bana su ikram etseniz? "
Bakıyorlar öyle bana. Tabi ben hiç susmadan ve ara vermeden direkt konuya girdiğimden olayı anlamadım. Bizimkiler Rus'muş. Zaten yazın Antalya onların. Biz misafir oluyoruz orası ayrı. Durumu İngilizce anlatınca güldüler başta bir bana. Ama sonra su verdiler. Allah'ım ne hallere düştüm. Kendi ülkem de elin yabancısından su istedim. Ama umurumda değil, çok susamıştım!
Biz sohbetimizi ettik, şaraplarımızı içtik, Ruslardan aldığım suyu kimseye vermedim. Bana ne ulan, zaten rezil olan benim. Şarabını veren de. İnsafsızlar aldı şaraptan. Bizimkiler de suyu vermedim diye bana şarap vermedi.

Ama kısaca bahsetmek gerekirse;
Chimera aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu ağzından alevler saçan bir yaratıktır. Bellerophontes Likya kralı tarafından Chimera'yı öldürmekle görevlendirir. Kendisi de Pegasus'a binerek onunla dövüşür. Pegasus havalandığında attığı mızrakla Chimera'yı yerin yedi kat dibine yollar. Ama Chimera'nın ateşi yanmaya günümüzde de yanmaya devam eder...
O amca daha iyi daha heyecanlı anlatıyordu yahu!
Kaz Dağlarında Devam Eden Şaman Adetleri: Tahtakuşlar Köyü
Bu yaz yaptığım yolculuklar arasında bana ilginç gelenlerden biri de Edremit'e 17 km mesafede bulunan genelde alevi köyü olarak bilenen Tahtakuşlar köyünü ziyaret etmek oldu. Köyü en ilginç kılan özellikler ise bazı şaman adetlerini hala devam ettiriyor olmaları ve Türkiye'nin ilk özel etnografya müzesine sahip olması.
İlk başta küçük ve sıradan gibi görünen bu köy, biraz keşfettikçe ve orada ki yaşlı teyze ve amcalarla sohbet edince aslında öyle olmadığını gösteriyor. Güzel gözlememi ve sıcacık çayı içerken dinledim bazılarını. Her ne kadar Alevi köyü olarak bilinse de Şamanizmin etkilerini de görebilirsiniz bu köyde. Şaman ayinleri düzenlenirken genellikle kimseyi almıyorlar. Ancak belki küçük bir istisna da bulunabilirler belki, şansınızı deneyin derim! Ayrıca ben yerel insanların anlattıkları hikayelere de bayılırım. Sanki gerçekten oradaymışım gibi hissettirir bana hep...
Gelelim müzeye. Mutlaka uğramanız gereken bir yer. Alibey Kudar adlı bir öğretmen tarafından kurulmuş, küçük sevimli bir müze kendisi. Ayrıca Türkiye'nin ilk özel etnografya müzesi oluyor. Orta Asya'dan Türkiye'ye göç etmiş Türk boylarının ilginç kültürel miraslarını burada görebilirsiniz. Birbirinden değişik kıyafetler, kullanılan aletler ve çadırlar bulunuyor. Ayrıca Kaz Dağları efsaneleri de bu müze de yer almakta.
Bir de Tuncel Kurtiz bu köye defnedilmek istemiş ama köyün ihtiyar heyeti bunu kabul etmemiş. Haberlere çıkmıştı bu olay. Neden kabul etmemişler bilemedim. Orası da beni aşar zaten, var demek ki bir bildikleri. Okuması, yazması keyifli de böyle şans eseri keşfetmenin tadı da bir ayrı. Gidin, gezin görün! Ama önce okuyun... :))


Bir de Tuncel Kurtiz bu köye defnedilmek istemiş ama köyün ihtiyar heyeti bunu kabul etmemiş. Haberlere çıkmıştı bu olay. Neden kabul etmemişler bilemedim. Orası da beni aşar zaten, var demek ki bir bildikleri. Okuması, yazması keyifli de böyle şans eseri keşfetmenin tadı da bir ayrı. Gidin, gezin görün! Ama önce okuyun... :))
Arjantin'de Nasıl Süründüm!
İlk yazımda size bir giriş konuşması tadında yazı hazırlamıştım hatırlarsanız. Hatırlamıyorsanız da ayıp ediyorsunuz. Hemen linki veriyorum. Okuyunuz..
http://lorieninseyahatgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/12/turkiyeden-arjantine-uzanan-bir-gezi.html?spref=fb
Buenos Aries'te 3. günüm. Param yok. Sinirlerim bozuk. Cüzdanımı kim çaldıysa Allah belasını versin diyip duruyorum sürekli. Sabah uyanıp kahvaltı etmek için otelin restoranına indim.Kahvaltılık bir şeyler bakıyorum kendime, tabağımı doldurup bir masaya oturdum. Ama hala gözlerim dolu dolu. Biri geldi yanıma " Oturabilir miyim" diye sordu. " Tabi" dedim ben de. En kötü beni kahvaltı bıçağıyla doğrar zaten. Ama baya sevimli birisi kendisi Meksikalı ve ismi Jerenimo. İsmi çok hoşuma gitti ya. Zaten orda kaldığım günler boyunca her sabah restorana indiğim de Jerenimoooooooo diye bağırarak indim. Zaten çocuk 2. günün sonunda bıktı bu espriden. Ama ben devam ettim.
Jerenimo sağolsun o gün baya yardımcı oldu
bana. Birlikte şehri gezmeye gittik. Sahile indik beraber. Hayatımda ilk defa okyanus gördüm. Çok değişik hissettim. Başta suya girmek istemedim. Köpek balıkları beni yiyecek diye ortalığı birbirine kattım. Sonra beni ikna ettiler ben de bir daldım, ay çok tuzlu bu su diye söyledim. Dudaklarım on kilo çekirdek yemişim gibi şişti tuzdan. Çok fazla açılmadım ama saatlerce yüzdüm. Yine de çok keyif aldım.
http://lorieninseyahatgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/12/turkiyeden-arjantine-uzanan-bir-gezi.html?spref=fb

Jerenimo sağolsun o gün baya yardımcı oldu
bana. Birlikte şehri gezmeye gittik. Sahile indik beraber. Hayatımda ilk defa okyanus gördüm. Çok değişik hissettim. Başta suya girmek istemedim. Köpek balıkları beni yiyecek diye ortalığı birbirine kattım. Sonra beni ikna ettiler ben de bir daldım, ay çok tuzlu bu su diye söyledim. Dudaklarım on kilo çekirdek yemişim gibi şişti tuzdan. Çok fazla açılmadım ama saatlerce yüzdüm. Yine de çok keyif aldım.
Arama Sonuçları
![]() |
Cüzdanımın Bulunduğu An |
Karnımız acıkınca bir angusçuya gittik. Zaten Arjantin angusu ile meşhur. Bana çok ağır geldi. Ama yolunuz düşerse deneyin derim tabii. Akşama doğru otele geri döndük üstümüzü değiştirmek için. Otele vardığımda resepsiyonda ki görevli bana seslendi. Cüzdanım bulunmuş. Allah'ım geberdim mutluluktan. Nakit param yoktu elbette ama kartlarım yerindeydi en azından. Ona da şükür. Zaten çok fazla nakit para almamıştım yanıma. Bir sevinçle odama çıktım. Güzelce hazırlanıp bu akşam içkiler benden dedim. Ama demez olaydım. Jerenimo dokuz tane bira içti. Sinirlerim bozuldu artık. O sarhoş oldu deli gibi eğlendi. Bense yuh ya dokuz bira içme ne ulan! diye söylendim. Öylece otele geri döndük.
Ertesi gün otelde tanıştığım Yunan çift Korina ve Vagelis ile beraber havuza çıktım. Havuzda biraz yüzüdükten sonra canım çok sıkıldı, odama ineyim dedim. Merdivenlerin başında odamın anahtarını havuzun orada unuttuğumu fark ettim. Ani bir şekilde geri dönünce sinek gibi cam kapıya yapıştım. Öyle bir ses çıktı ki, orada güneşlenen bir İspanyol korkudan şezlongundan kendini yere attı.Suratım uyuştu ama öyle böyle değil. Elimle burnumu kapadım hemen. Bir kova kan aktı. Oradakiler hemen yanıma geldiler. Biri suratıma bakınca dehşet içinde kaldı. Burnum resmen sola yatmış çünkü. O an düşüp bayıldım. Beni bir hastaneye götürdüler. Xray falan çektirdim. Doktor burnumun kırıldığını ve ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Açıkçası böbreğimi kaptırmaya pek niyetim olmadığından kabul etmedim. Burnuma koca koca tamponları tıkıp beni geri yolladılar haliyle. Mecbur o günün odamda yatıp, televizyonda ki aptal bir pembe dizi izleyerek takıldım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)